Mirasta Denkleştirme (İade)
Miras hukukunda malvarlığının paylaşımı, miras bırakanın ölümünden sonra geride kalan mirasçılar arasında belirli kurallar dâhilinde gerçekleşir. Bu paylaşımın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yapılması, özellikle kanundan doğan mirasçılar bakımından önem taşır. Aynı zümrede yer alan veya eşit paylaşım haklarına sahip mirasçılar arasında zaman zaman denkleştirme borcunun doğduğu görülür. Denkleştirme (iade) olarak adlandırılan bu kurum, miras bırakan tarafından mirasçılara yapılan bazı kazandırmaların, daha sonra yapılacak miras paylaşımında dikkate alınmasını ve denkleştirilmesini amaçlar. Böylece paylar üzerinde bir denge sağlanarak miras bırakanın sağlığında yaptığı belirli tasarrufların diğer mirasçılar aleyhine bir haksızlık doğurması engellenmiş olur. Miras hukukunun temel prensiplerinden biri olan kanuni miras payına riayet ile aile içi dayanışmanın korunması, denkleştirme kurumu sayesinde somut olayda gerçek bir paylaştırma dengesi yaratmayı amaçlar.
Miras bırakanın sağlığında yaptığı bazı bağışlar, ivazlı veya ivazsız kazandırmalar, ileride miras paylaşımında pay hesaplanırken eşitliği bozabilir. Bu tip kazandırmaların miras paylaşımında dikkate alınıp alınmaması, hangi durumlarda denkleştirmeye tâbi tutulacağı gibi hususlar, Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Ancak uygulamada mirasçıların, özellikle kardeşler arasındaki uyuşmazlıkların merkezinde sıklıkla denkleştirme sorunu yer alır. Kimi zaman miras bırakanın sağlığında bir çocuğuna hediye olarak bir taşınmaz devri yapması, kimi zaman da bir işletmeyi düşük bedelle mirasçılardan birine devretmesi, sonradan miras paylaşımı aşamasında büyük ihtilafların doğmasına neden olur. Bu nedenle denkleştirme kurumu hem akademik alanda hem de uygulamada üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Türk hukuk sisteminde denkleştirme, mirasçılar arasında eşitliği sağlamaya yönelik bir uygulamadır ve zümre kavramı çerçevesinde değerlendirilir. Aynı zümreye dahil mirasçılar, tasarruf özgürlüğü ve saklı pay gibi kavramlarla bir arada düşünüldüğünde, miras bırakanın sağlığında yaptığı bazı işlemler nedeniyle pay dağılımında haksızlık yaşamamalıdır. Miras bırakanın ani ve beklenmedik ölümü sonrasında ortaya çıkan malvarlığı paylaşımında, daha önce yapılan kazandırmaların hangi ölçüde mirasçının nihai payını etkileyeceği sorusu, denkleştirme hükümlerinin alanına girer. Bu nedenle özellikle Türk Medeni Kanunu’nun 669. ve devamı maddeleri çerçevesinde öngörülen iade yükümlülüğü, miras hukukunda denge ve adalet açısından büyük önem taşır.
Kavram ve Hukuki Dayanak
Mirasçıların kanuni pay oranları, Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda belirlenir. Kan hısımları, evlatlık ve miras bırakanın sağ kalan eşi, miras paylarını bu kanun hükümlerine göre elde eder. Miras bırakanın yaptığı kazandırmaların paylaştırmayı etkilemesi durumunda, yasada yer alan “iade yükümlülüğü” veya “denkleştirme” devreye girer. Bu yükümlülüğün temel kaynağı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleridir.
Denkleştirme borcunu doğuran ana unsur, miras bırakan ile mirasçı arasında vefat öncesinde gerçekleşmiş bir kazandırmadır. Bir kimseye yapılan kazandırmanın, kanunda aranan koşulları taşıması hâlinde daha sonra miras paylaşımında hesaba katılması gerekir. Bu anlamda denkleştirme, haksız bir zenginleşmeyi önlemeyi hedefler. Aynı zamanda kanun koyucu, aile içi barışı korumak ve paylar arasındaki adaletsizliği gidermek amacıyla bu düzenlemeyi getirmiştir. Denkleştirme borcu ile saklı pay düzenlemeleri arasında da bir ilişki bulunur. Saklı payı ihlâl eden tasarrufların tenkise tâbi tutulması söz konusu iken, denkleştirme borcu daha çok aile içinde eşitliği sağlamayı amaçlayan bir kurumdur.
Denkleştirmenin hukuki dayanağı, saklı pay ve tenkis hükümlerinden farklıdır. Saklı pay kavramında miras bırakanın tasarruf özgürlüğü sınırlandırılırken, denkleştirme borcu çoğu zaman miras bırakanın yaşarken gerçekleştirdiği tasarrufların, daha sonra mirasçılar arasında adil bir paylaşıma engel olmamasına hizmet eder. Bu nedenle iade, aile içinde miras hakkına sahip olanların paylarının doğru hesaplanabilmesi için geliştirilmiş bir emniyet tedbiri niteliği taşır.
Mirasta Paylaşım İlkeleri ve Denkleştirme Borcunun Yeri
Miras hukuku, toplumun en temel hukuki ilişkilerinden birini düzenler. Aile bağlarının korunması, malvarlığının gelecek nesillere adil biçimde intikali, sosyoekonomik dengelerin ve temel adalet anlayışının sürdürülmesini sağlar. Türk Medeni Kanunu’na göre, mirasçılar birinci, ikinci ve üçüncü zümre şeklinde sınıflandırılır. Her zümredeki hısımlar arasında öncelik sırası vardır ve bunların yanı sıra miras bırakanın sağ kalan eşi de bu zümrelerle birlikte mirasçı olabilir.
Denkleştirme borcu, aynı zümredeki mirasçılar bakımından önem arz eder. Birinci zümrede miras bırakanın altsoyunun (çocukları, torunları vb.) bulunması hâlinde, miras çoğu zaman onların arasında paylaşılır. Bu altsoy içinde, miras bırakanın sağlığında yapılan maddi kazandırmalar, daha sonra paylaşımda eşitliği bozabilecek nitelikteyse denkleştirme gündeme gelir. Örneğin miras bırakanın iki çocuğu arasından birine ev veya arsa vermesi, diğerine ise belirgin hiçbir şey kazandırmaması veya daha düşük değerli bir hediye vermesi, vefat sonrasında paylaşımda uyuşmazlık yaratabilir. Böyle bir durumda denkleştirme borcunun varlığı araştırılır.
Denkleştirme borcunun asıl amacı, miras bırakanın altsoyuna veya diğer kanuni mirasçılarına, vefat öncesinde yapılan kazandırmalar sonucu ortaya çıkan pay adaletsizliğini gidermektir. Burada, miras bırakanın tasarruf özgürlüğü ilkesiyle, mirasçıların adil pay alma hakkı arasında bir denge kurulmaya çalışılır. Her ne kadar miras bırakan sağlığında dilediğine bağış yapabilse veya hibe edebilse de, kanun koyucu aile hukukunun korunması amacıyla bu kazandırmaların, miras anında hesap edilerek paylara yansıtılmasını öngörür. Böylelikle mirasın bütüncül olarak adil biçimde paylaştırılması hedeflenir.
Türk Medeni Kanunu’nda Düzenleme
Denkleştirme, esas olarak Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen yasal bir müessesedir. Kanunun 669. maddesi ve devamı hükümleri, kimin ne zaman ve hangi hallerde iade borcu altına gireceğini düzenler. Burada kritik nokta, miras bırakanın kazandırmayı hangi gerekçe ile yaptığının tespitidir. Eğer bir çocuğa kazandırılan menkul veya gayrimenkul bir bağış niteliği taşıyorsa ve ortada miras bırakanın diğer mirasçılarla kıyaslandığında belirgin bir farklılık yaratma amacı ortaya çıkmışsa, bu kazandırma denkleştirmeye konu olabilir. Bunun yanı sıra olağanüstü diyebileceğimiz bazı kazanımlar, miras bırakanın doğrudan vasiyetnamesiyle başka türden bir tasarrufta bulunması veya diğer hukuki işlemler de incelenmelidir.
Kanun, denkleştirme borcunun özellikle hangi kazandırmalar için geçerli olduğunu belirtir. Bazı kazandırmalar doğrudan denkleştirme kapsamına girerken, bazıları kanunî karine gereği denkleştirmeden muaf tutulabilir. Örneğin çocuğun eğitimi, meslek edinmesi için yapılan normal harcamalar, toplumun yerleşik gelenek ve görenekleri çerçevesinde olağan kabul edilebilecek hediyeler, kanun tarafından denkleştirme kapsamı dışında tutulabilir. Ancak toplumun normal ölçülerinin ötesinde çok yüksek bedelli eğitim masrafları veya çok büyük değer taşıyan düğün hediyeleri gibi kazandırmalar, olağan kabul edilen sınırları aşıyorsa denkleştirme borcuna konu olabileceği değerlendirilmelidir.
Denkleştirme talebi mirasçılar tarafından yapılır ve bunu öngören yasa hükmü kamu düzeniyle yakından ilişkilidir. Mirasçılar, aralarında anlaşarak iade borcunu devre dışı bırakmayı tercih edebilirler. Ancak böyle bir anlaşma, mirasın paylaşımını etkileyecek ve diğer mirasçıları zarara uğratacak nitelikte olmamalıdır. Denkleştirme borcu, çoğu kez mirasçıların karşılıklı talepleri doğrultusunda hesaplanır ve mahkemeye yansıyan davalarda, bilirkişi raporlarıyla kazandırmanın değeri belirlenir.
Denkleştirme Borcunun Ortaya Çıkışı
Miras bırakanın sağlığında, mirasçı konumunda bulunan birine yaptığı maddi kazandırmanın denkleştirmeye konu olabilmesi için bazı şartlar gerekir. Öncelikle kazandırmayı alan kişinin, miras bırakanın vefatı anında yasal mirasçı olması gerekir. Kazandırma yapıldığı sırada mirasçı veya mirasçı adayı olup olmamak önemli değildir; mühim olan, ölüm anında kanunen miras payı talep edebilir durumda olmasıdır.
Diğer bir koşul, kazandırmanın miras bırakanın irade ve fiilleriyle gerçekleşmesidir. Örneğin, yasal bir zorunluluk olmaksızın, ihtiyari olarak yapılan hibe, bağış, intifa hakkı devri ya da kat mülkiyetine konu taşınmazın tapuda tescili gibi işlemler bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca bazı durumlarda, mirasçıya düşük bedelli satış da gerçekte bir bağış niteliği taşıyabilir. Taraflar arasındaki sözleşmede bir satış bedeli gösterilse bile, değer farkı olağanın çok üzerindeyse ve esasen gizli bir bağış olduğu anlaşılıyorsa, miras payının hesaplanmasında denkleştirme devreye girebilir.
Miras bırakan kazandırmayı yaparken hangi amaçla hareket etmiş olursa olsun, yasal düzenleme bu kazandırmanın miras paylarını etkileyecek derecede büyük bir meblağ olup olmadığına bakar. Eğer miras bırakan söz konusu kazandırmayı evlenme, eğitim ya da meslek edinme gibi normal ölçütlerdeki bir amaç için yapmışsa ve bu işlemin değeri diğer mirasçıların haklarını sarsacak ölçüde değilse, denkleştirme borcu söz konusu olmayabilir. Ancak kazandırmanın kapsamı ve değeri öyle büyük olur ki, bu durum diğer mirasçıların pay hakkını zedelerse, bu durumda iade borcu gündeme gelir ve kazandırmadan yararlanan mirasçının miras payı, denkleştirme işlemine tâbi tutulur.
Denkleştirmede Hesaplamalar ve Değer Tespiti
Kazandırma konusunun değeri, denkleştirme hesaplamasının temelini oluşturur. Mirasın paylaşımı anında, iade borcu altındaki mirasçıya yapılan kazandırmanın değerinin tespiti gerekir. Bu değer, kazandırmanın yapıldığı tarihteki bedel olabileceği gibi ölüm anındaki veya paylaşım sırasındaki bedel de dikkate alınabilir. Uygulamada en çok tartışılan hususlardan biri, denkleştirmeye esas alınacak değer tespitinin hangi tarih itibariyle yapılacağıdır.
Türk Medeni Kanunu, değerin belirlenmesine ilişkin kesin bir tarih öngörmez, ancak uygulamada kazandırmanın niteliğine, piyasa koşullarına ve hakkaniyete göre farklı yöntemler kabul edilebilir. Örneğin miras bırakanın yıllar önce bağışladığı bir taşınmaz, günümüzde büyük ölçüde değer kazanmışsa, satış bedeli üzerinden veya güncel rayiç değere göre hesaplama yoluna gidilebilir. Mahkemeler genellikle rayiç değeri esas almaya eğilim gösterirler. Zira kazandırma konusu taşınmaz ya da ekonomik değer, ölünceye kadar geçen süre içinde enflasyon ve piyasa şartları nedeniyle çok farklı bir meblağa ulaşabilir. Böylece denkleştirmeye esas alınacak değerin, miras paylarını gerçekçi biçimde etkileyebilmesi için güncel rayiç değere bakılmasının daha adil olduğu düşünülür.
Denkleştirme yapılırken, kazandırmanın miras payından düşülmesi veya kazandırma değerinin toplam miras değeri içindeki payı dikkate alınarak dağıtım yapılması gündeme gelebilir. Eğer kazandırmayı alan mirasçı, bu kazandırma sonucunda diğer mirasçılardan daha fazla pay elde etmiş konuma düşüyorsa, fazlayı iade etmekle yükümlü sayılabilir. Bu iade para veya mal olarak olabileceği gibi, değer hesaplaması şeklinde de yapılabilir. Sonuçta miras paylaşımının tümü hesaplanır ve iade borcu altındaki mirasçının payı, kazandırma oranında azalır. Mahkeme, iade borcunun ne şekilde yerine getirileceğini, tarafların talep ve somut olaydaki koşullara göre belirleyebilir.
İspat ve İade Usulü
Uygulamada denkleştirme taleplerinin ileri sürülmesi, çoğu zaman bir miras paylaşımı davası kapsamında gündeme gelir. Mirasçılardan biri, payların hesaplanmasında kendisi dışındaki bir mirasçının denkleştirme borcu bulunduğunu öne sürerek talepte bulunabilir. Bu iddia, kazandırmanın varlığını ve değerini ortaya koymayı gerektirir. Genellikle tapu kayıtları, tanık beyanları, banka dekontları, sözleşmeler ve resmi belgeler ispat aracı olarak kullanılır. Miras bırakanın hangi tarihte, ne tür bir kazandırmada bulunduğu, bunun gerçek niteliği ve değerinin ne kadar olduğu titizlikle araştırılır.
İade borcu söz konusu olduğu tespit edilirse, iade genellikle hesaplama yöntemiyle gerçekleştirilir. Mahkeme ya da tarafların anlaşmasıyla belirlenecek yöntem, bazen malın aynen iadesini, bazen de tazmin yoluyla denkleştirmeyi içerebilir. Örneğin, miras bırakanın bir evini sağlığında bağış yoluyla devralan mirasçı, bu evin paylaşım aşamasında aynen iade etmesini gerektirecek bir durumla karşı karşıya kalabilir. Ancak çoğu zaman iade, aynen değil değer olarak gerçekleşir. Mirasın bütününü dikkate alan hesaplama yapılır; söz konusu evin paylaşım günündeki değeri tespit edilir ve bu değere göre, denkleştirme borcu olan mirasçının payı azaltılır veya diğer mirasçılara ek olarak nakit veya menkul malvarlığı devredilir.
Denkleştirme davalarında, tapu kayıtları belirleyicidir. Taşınmaz devri söz konusuysa, tapunun bağış mı, satış mı olduğu, satış bedelinin gerçekliği, sözleşmede hangi bedelin yazdığı, satışın miras bırakan veya mirasçı tarafından nasıl finanse edildiği incelenir. Gizli bağış söz konusuysa, taraflar arasındaki anlaşma belgelerle ispatlanmaya çalışılır. İspat bakımından güçlü deliller sunulması, denkleştirme davasının seyrini belirler. Ayrıca bilirkişiler, taşınmaz veya taşınırın değerini tespit ederek mahkemenin karar vermesine yardımcı olur.
Denkleştirme Borcuna Tâbi Olan ve Olmayan Kazandırmalar
Türk Medeni Kanunu, hangi kazandırmaların denkleştirmeye tâbi olacağını, hangilerinin hariç tutulacağını belirtirken bazı genel ilkeler koyar. Temel ilke, bağış niteliğinde olup miras payını etkileyecek düzeydeki kazandırmaların denkleştirmeye tâbi olmasıdır. Bu bağlamda olağan eğitim ve meslek masraflarının, aile gelenekleri doğrultusunda küçük hediyelerin, sıradan ev eşyalarının veya nispeten düşük değerli sosyal yardımların denkleştirmeye girmeyeceği kabul edilir. Bazı örf ve âdete dayalı yardımlar da denkleştirme borcu kapsamında değerlendirilmez.
Miras bırakana ait işletmenin, tek mirasçıya devredilmesi gibi yüksek değerli kazandırmalarda, söz konusu işlem kayıtlar incelenerek değerlendirilir. Eğer mirasçı, devraldığı işletmeyi gerçek değerinin çok altında bir bedelle elde etmişse, aradaki fark denkleştirme kapsamına girebilir. Diğer yandan, miras bırakanın yaşam şartları, kazandırmayı hangi amaçla ve ne şekilde yaptığı da önemlidir. Bazen miras bırakan, ilerleyen yaşında bakım ve destek görmek amacıyla bir mirasçısına malını devretmiş olabilir. Bu durumda devrin hangi koşullarla yapıldığı, karşılığında bakım yükümlülüğü olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer bu devir aslında bir bakım sözleşmesi çerçevesinde gerçekleşmişse, denkleştirme konusu olmayabilir.
Denkleştirme borcuna tâbi olmayan kazandırmalar bakımından yasada tipik örnekler bulunmakla birlikte, uygulamada her somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak karar verilir. Mahkemeler, tarafların beyanlarını, sunulan belgeleri ve bilirkişi raporlarını değerlendirerek kazandırmanın niteliğini saptar. Sonuçta, miras bırakanın amaçladığı şeyin bir bağış ya da hediye mi olduğu, yoksa gerçekten değerine karşılık gelen bir satış mı olduğu, bakım sözleşmesi mi olduğu, evlenme masrafları veya eğitim gideri mi olduğu tespit edilerek karar oluşturulur.
Denkleştirme Borcunun Aile İçi İlişkilere Etkisi
Miras hukuku, çoğu kez aile içi ilişkilerle derinden bağlantılıdır. Bir tarafta miras bırakanın tasarruf özgürlüğü, diğer tarafta mirasçıların kanundan doğan payları ve beklentileri bulunur. Denkleştirme, adalet ve hakkaniyet prensiplerini koruma amacına hizmet ederken, uygulamada bazı aile içi çatışmaların da kaynağı haline gelebilir. Özellikle bir çocuğa yapılan cömert bir kazandırmanın, diğer kardeşlerin kendilerini dışlanmış hissetmesine yol açtığı ve miras paylaşımı aşamasında ciddi uyuşmazlıklara sebep olduğu görülür.
Aile içinde, denkleştirme borcunun varlığı ve nasıl hesaplanacağına ilişkin tartışmalar, bazen yıllarca süren davalara dönüşür. Bunun nedeni, uygulamada kazandırmaların ispatı ve değer tespiti konularının karmaşık olmasıdır. Bazı durumlarda miras bırakan, çocuklarından birinin evlilik masraflarına olağanüstü miktarda katkıda bulunmuş, diğerine ise doğrudan bir iş yeri devretmiş olabilir. Burada hangi harcamanın denkleştirme kapsamına gireceği, hangisinin aile dayanışması çerçevesinde kabul edilebileceği, mahkemede detaylı inceleme gerektirir.
Mirasın paylaşımı sırasında, eğer tüm mirasçılar aralarında anlaşarak denkleştirme işlemine gerek kalmadan uzlaşabiliyorlarsa, bu ihtilaflar yargıya yansımadan çözülebilir. Ancak çoğu zaman, denkleştirme nedeniyle payların belirlenmesinde anlaşmazlık çıkar ve bu anlaşmazlıklar yargılama gerektirir. Mahkeme kararı, maddi gerçeklik ve hakkaniyete uygunluk açısından önemlidir. Miras bırakanın son arzuları ve tasarrufları ile yasal düzenlemelerin gereği arasında bir çelişki olduğunda, kanunun emredici hükümleri üstün gelir. Denkleştirme borcu, bu emredici hükümlerin bir yansıması olarak kabul edilir.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar
Miras davalarının niteliği gereği, aile üyeleri arasındaki uyuşmazlıkların derinleştiği görülür. Mirasta denkleştirme konusunun da bu uyuşmazlıklardaki payı büyüktür. Mahkeme huzuruna yansıyan en yaygın sorun, miras bırakanın yaptığı işlemlerin “gerçek” niteliğinin tespit edilememesidir. Resmiyette satış olarak kayıtlı işlemler, aslında bir bağış veya ivazsız devir olabilir. Bu tip gizli bağışlar, muris muvazaası davası veya diğer miras hukukuna ilişkin davalarda da sıkça gündeme gelir. Uygulamada, gizli bağışın ispatı son derece zorludur. Taraflar arasındaki yazışmalar, tanık beyanları, banka hareketleri, noter belgeleri gibi delillerle bu iddia desteklenir.
Bir diğer sorun, kazandırmanın yapıldığı tarihle miras bırakanın ölümü arasındaki sürenin uzunluğudur. Aradan geçen zaman içinde taşınmazların veya menkullerin değerinin ciddi oranda değişmesi, mirasın bütününü oluşturan diğer kalemlerde de dalgalanmalara yol açar. Bu nedenle denkleştirme hesaplamaları karmaşık ve uzun süreçler gerektirebilir. Bilirkişilerin eksik veya yetersiz rapor sunması, farklı bilirkişi raporları arasındaki çelişki, mahkemelerin karar sürecini zorlaştırır.
Aynı zamanda miras bırakanın kişisel iradesinin tespiti de zorluk yaratır. Miras bırakan, sağlığında bazı mallarını bir çocuğuna hibe etmiş olabilir. Ancak bu hibe, aile içinde sessiz bir anlaşmaya dayanıyor, diğer çocuğun da ileride başka bir mal varlığıyla tazmin edilmesi planlanıyor olabilir. Vefat gerçekleştiğinde böyle bir plan resmî belgelere yansımamışsa, miras paylarının adil dağılımı bakımından yasal düzenlemeye ve denkleştirme ilkelerine başvurulur. Aile içi sözlü anlaşmaların ispatı güçtür.
Uygulamada, denkleştirme borcunun yalnızca taşınmazlar için değil, para, banka mevduatı, hisse senetleri, tahviller gibi menkul değerler, hatta işletme devirleri için de geçerli olduğu bilinmelidir. Sadece taşınmaz devrinin değil, ekonomik değeri yüksek herhangi bir kazandırmanın da denkleştirme kapsamına girebileceği unutulmamalıdır.
Denkleştirme Borcunun Hüküm ve Sonuçları
Denkleştirme, miras paylaşımının doğru ve adil olarak gerçekleşmesini sağlar. Mirasçıya daha önce yapılan kazandırma, onun mirastan gelen payının hesaplanmasında dikkate alınır. Böylece miras bırakanın sağlığında verilen fazla kazandırmanın, haksız bir avantaj yaratmasının önüne geçilir. Denkleştirme borcunu yerine getirmesi gereken mirasçı, bazen aynen iade bazen de nakdi ödeme veya diğer menkul değerler üzerinden tazmin yoluna başvurabilir.
Miras paylaşımının nihai aşamasında denkleştirme hesaplaması yapıldığında, gerçekte olması gereken pay oranları ortaya çıkar. Örneğin iki çocuğu olan ve bir çocuğuna değerli bir arsayı bağışlamış bulunan miras bırakanın, vefat sonrasında toplam malvarlığı diğer çocukla paylaşılırken, bu bağışın değeri göz önüne alınarak bir dengeleme yapılır. Arsanın değeri, arsayı alan çocuğun payından mahsup edilir ya da değer üzerinden diğer çocuğa ödeme yapılır. Böylece paylaşımda adil bir sonuç elde edilir.
Denkleştirme borcunu yerine getirmeyen mirasçı, diğer mirasçılar tarafından dava edilerek bu konuda yargılama sürecine zorlanabilir. Mahkeme, iade borcunun varlığını tespit ederse, payların dağıtımı buna göre yeniden düzenlenir. Bu süreçte taraflar uzlaşma da sağlayabilir. Mahkeme tarafından atanan bilirkişiler değer tespitini yapar ve taraflara sulh yoluyla anlaşma önerilebilir. Anlaşma sağlanamadığı takdirde mahkeme hükmüyle denkleştirme gerçekleşir.
Denkleştirmenin en büyük faydası, saklı pay kurumuyla iç içe geçmiş aile koruma amaçlarını desteklemesidir. Kanun koyucu, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü tümüyle kısıtlamamış, ancak saklı pay ve denkleştirme gibi mekanizmalarla aile üyelerinin miras paylaşımında haksızlığa uğramalarını engellemiştir. Böylece bir yandan mülkiyet hakkı ve tasarruf özgürlüğü tanınırken, diğer yandan aile birliğinin korunması ve hakkaniyetin sağlanması esas alınmıştır.
Karşılaştırmalı Hukuk ve Denkleştirme Uygulamaları
Denkleştirme kurumu, yalnızca Türk hukukuna özgü değildir. Birçok hukuk sistemi, miras bırakana ait malların paylaşımında adaletin sağlanması amacıyla benzer düzenlemelere yer verir. Karşılaştırmalı hukuk incelendiğinde, aile hukuku ve miras hukukunun kültürel ve geleneksel faktörler doğrultusunda şekillendiği görülür. Bazı ülkelerde saklı pay kurumunun dar kapsamda uygulandığı, bazılarında ise hiç bulunmadığı durumlarda, denkleştirme farklı isimlerle düzenlenebilir.
Örneğin kıta Avrupası hukukunda, Fransız ve Alman hukukunda da aile içinde yapılan büyük ölçekli kazandırmaların, miras paylaşımında hesaba katılması prensibi kabul edilir. Ancak bu ülkelerdeki uygulamada, denkleştirme talep eden mirasçıların kanuni dayanakları, süreleri ve ispat yükü farklı şekillerde düzenlenmiştir. Alman hukukunda, miras bırakanın belirli bir çocuğa yaptığı yüklü bağışın paylaşımda nazara alınması, genellikle payları doğrudan etkiler. Fransız hukukunda ise benzer şekilde, bağışlanmış malların özelliğine ve değerine göre yasal payların korunması esastır.
Karşılaştırmalı hukuk incelemesi, Türk hukuk uygulamasının kendi içinde tutarlı ve aile bütünlüğünü korumaya yönelik bir çerçeve çizdiğini gösterir. Denkleştirme borcu, Türk Medeni Kanunu’nun aile hukukunu koruma yaklaşımının bir parçası olarak sürdürülür. Diğer birçok ülkedeki uygulama da aynı doğrultuda hak ve menfaat dengesi üzerine kuruludur. Bununla birlikte, kültürel farklılıklar, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısımlar ve saklı pay oranları gibi hususlarda çeşitli farklar yaratabilir.
Denkleştirme ve Tenkis İlişkisi
Miras hukukunda, denkleştirme ile saklı payın korunması amacıyla öngörülen tenkis davaları arasında karışıklık yaşanabilir. Tenkis, miras bırakanın saklı pay sahibi mirasçıların paylarını ihlal eden kazandırma ve tasarruflarının, bu payları koruyacak şekilde hukuki işlem değerinin indirilmesi veya iptal edilmesi anlamına gelir. Denkleştirme ise miras bırakanın sağlığında yaptığı kazandırmaların, eşit paylaşıma engel olmaması için iade veya değer yoluyla düzeltilmesidir.
Uygulamada, bazen denkleştirmeye tâbi olan bir kazandırma aynı zamanda saklı payı ihlal edici nitelikte de olabilir. Böyle bir durumda önce denkleştirme ile miras payları yeniden düzenlenir, eğer saklı pay ihlali devam ediyorsa tenkis hükümleri devreye girer. İki kurum, amaç bakımından benzerlik gösterse de hukuki dayanak ve işlem süreçleri farklıdır. Denkleştirme, mirasçılar arasında eşitlik sağlamayı hedeflerken, tenkis saklı paylı mirasçıların korumasını amaçlar. Her iki davanın aynı dosya içerisinde veya birbirine paralel olarak yürütülebildiği durumlar görülür.
Denkleştirme Borcunun Zamanaşımı ve Takibi
Mirasçılar, denkleştirme borcuna ilişkin taleplerini mirasın paylaşımı aşamasında veya miras paylaşımına dair davalar sırasında ileri sürerler. Zaman zaman, miras bırakanın ölümünden sonra uzun yıllar geçtikten sonra gündeme gelen miras paylaşımı konularında denkleştirme talebi de dile getirilir. Miras paylaşımı tamamlanmışsa ve kesinleşmiş bir paylaşım kararı varsa, denkleştirme talebini daha sonra ileri sürmek çoğunlukla mümkün olmaz. Ancak henüz paylaşım yapılmadıysa, mirasçılar diledikleri zaman bu talebi gündeme getirebilir.
Denkleştirme borcuna ilişkin davalarda, kazandırmanın ne zaman yapıldığı değil, mirasın ne zaman paylaşılacağı önemlidir. Dolayısıyla denkleştirme talebi, mirasçının öğrenmesinden veya mirasın paylaşımının gündeme gelmesinden itibaren ortaya çıkar. Genel olarak, denkleştirme davaları miras paylaşımı davasının bir unsuru olarak görülür ve ayrı bir dava açma ihtiyacı olmaksızın aynı dava içinde ileri sürülebilir. Yargıtay kararları da, denkleştirme konusunun mirasın paylaşımı davasında talep edilmesinin mümkün olduğunu belirtir.
Miras bırakana karşı denkleştirme talebinde bulunmak söz konusu olmadığı için, bu kurumda tipik bir dava zamanaşımı söz konusu değildir. Ancak paylaşım davası sırasında ileri sürülmeyen veya ileri sürüldüğü halde takipsiz bırakılan denkleştirme talepleri, kesinleşmiş paylaşım kararı sonrası giderek uygulanamaz hale gelebilir. Bu nedenle, mirasçıların yasal haklarını korumak amacıyla, paylaşım sürecinde tüm denkleştirme iddialarını özenle ileri sürmeleri ve ispat etmeleri gerekir.
Miras Sözleşmeleri ve Denkleştirme
Miras bırakan, sağlığında miras sözleşmeleri yaparak malvarlığının paylaşımına ilişkin iradesini belli ölçüde şekillendirebilir. Bu sözleşmelerde denkleştirme hükümlerine aykırı düşen veya mirasçılar arasındaki eşitliği bozacak bazı hükümler yer alabilir. Ancak kanunun emredici hükümlerinin ihlali söz konusu olduğunda, bu hükümler geçersiz sayılabilir. Miras sözleşmelerinin tarafları, denkleştirme sonucunu ortadan kaldıracak veya saklı paylı mirasçıları zarara uğratacak hususları açıkça kararlaştırabilir mi sorusu da önemlidir.
Kanuna göre, miras sözleşmesi ile taraflar kendi iradeleri doğrultusunda bazı düzenlemeler yapsalar da, saklı pay ve denkleştirme gibi ailenin korunmasına yönelik düzenlemeler kamu düzeni niteliği taşır. Bu düzenlemeler tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği alanlardır. Dolayısıyla miras sözleşmesiyle denkleştirme borcunu bertaraf etmek veya saklı paylı mirasçının hakkını tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Aksi yöndeki hükümler, yargı aşamasında geçersiz kabul edilebilir.
Miras sözleşmeleri, mirasçıların ileride doğacak uyuşmazlıkları önceden çözme amacıyla tercih edilebilir. Eğer tüm mirasçılar bir araya gelerek denkleştirme konusunda anlaşmaya varıyorsa ve bu anlaşma diğer mirasçıların paylarını ihlal etmiyorsa, sözleşme büyük oranda geçerli olacaktır. Ancak uygulamada, miras sözleşmelerinin sıklıkla ihlal edildiği veya miras bırakandan başka mirasçılara yeterince bilgi verilmediği görülür. Bu gibi durumlarda, ölümden sonra sözleşmenin geçerliliği ve denkleştirme ihtiyacı yeniden sorgulanabilir.
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmelerinin Denkleştirme Yönü
Miras hukukunda dikkat çekici bir başka konu, ölünceye kadar bakma sözleşmeleridir. Miras bırakan, genellikle bakımını üstlenen veya üstleneceğini taahhüt eden bir kişiye (ki bu kişi bir yakını veya kan bağı olmayan başka biri de olabilir) malvarlığından belirli değerleri devreder. Bu sözleşme, ivazlı bir akit olarak kabul edilir. Bakım alacaklısı, miras bırakanı ölene kadar bakıp gözetmeyi üstlenir; miras bırakan da bunun karşılığında malını temlik eder. Bu işlemin miras paylaşımındaki etkisi, çoğu kez mirasçılar tarafından “gizli bağış” veya “mirastan mal kaçırma” iddialarıyla dava konusu edilir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, kural olarak denkleştirme borcuna tabi değildir. Çünkü bu sözleşmede malvarlığının devri karşılıksız değil, bakım yükümlülüğü karşılığı yapılmıştır. Ancak uygulamada, bakım ediminin gerçekten ifa edilip edilmediği, sözleşmenin şeklen mi yapıldığı, değer dengesinin korunup korunmadığı gibi hususlar büyük önem taşır. Miras bırakanın hiç bakıma ihtiyacı olmaksızın, gerçekte bağış niteliğinde bir devir yaptığı anlaşılırsa, bu durum denkleştirme veya tenkis kapsamında değerlendirilebilir. Aksi durumda, bakım yükümlülüğü bir tür ivaz sayıldığından, söz konusu devrin iade veya denkleştirmeye tabi tutulmaması mümkündür.
Uygulayıcılara ve Mirasçılara Öneriler
Mirasta denkleştirme (iade) konusunun oldukça karmaşık ve duygusal sonuçlar doğuran yönleri bulunur. Mirasçılar, bu süreci daha sağlıklı yönetmek için gerekli hukuki adımları vaktinde atmalıdır. Öncelikle miras bırakanın sağlığında yaptığı kazandırmaların niteliği, değeri ve kayıtların düzenli tutulması, ileride çıkabilecek ihtilafların çözümünü kolaylaştırır. Tapu kayıtlarının gerçeğe uygun düzenlenmesi, bağış veya satış işlemlerinin resmi evrakla belgelenmesi, ileride denkleştirme konusunda ispatı kolaylaştırır.
Miras paylaşımı aşamasında, diğer mirasçılarla uzlaşma ve denkleştirme hükümlerini dikkate alarak adil bir bölüşüm yapma iradesi taşıyanlar, uzun yargılama süreçlerinden kaçınabilir. Avukat veya hukuk danışmanından destek almak, hak kayıplarını önleyebilir. Mahkeme sürecine taşınan denkleştirme uyuşmazlıklarında, bilirkişi raporlarının değeri büyüktür. Bu nedenle, taraflar ve avukatlar bilirkişi incelemesinde sunacakları bilgi ve belgeleri dikkatle hazırlamalıdır.
Uygulamada, denkleştirme davaları ailesel gerilimlere de sebep olabileceğinden, taraflar mümkünse miras paylaşımını, arabuluculuk veya uzlaşma yoluyla, yargı dışı biçimde düzenleme yoluna gidebilirler. Denkleştirme hesaplamaları taraflar arasında mutabakatla yapılarak, kimin ne kadar iade borcu olduğu tespit edilebilir. Böylece miras paylaşımı sulh yoluyla neticelenebilir ve uzun yıllar sürebilecek davaların ve aile içi çekişmelerin önüne geçilebilir.
Miras Hukukunda Denkleştirmenin Önemi
Mirasta denkleştirme, kanuni mirasçıların paylarının adil bir şekilde belirlenebilmesi ve miras bırakanın sağlığında yaptığı büyük ölçekli kazandırmaların eşitlik ilkesini zedelememesi açısından kritik bir kurumu ifade eder. Hem aile içi dayanışmanın korunması hem de miras hukukunun kamu düzenine ilişkin fonksiyonlarının yerine getirilmesi, büyük ölçüde denkleştirme hükümlerinin doğru uygulanmasına bağlıdır.
Bu kurum sayesinde, mirasçılardan birine yapılan olağanüstü veya yüksek değerli bağışlar, diğer mirasçıların miras paylarını haksız şekilde azaltamaz. Dolayısıyla, kanundan doğan miras hakkı ve saklı pay, denkleştirme ile güçlenir. Kurumun ayrıntılı düzenlemesi ve mirasçıların taleplerine dayalı işleyişi, miras sürecinde ortaya çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıkların azaltılmasına yöneliktir. Elbette ki uygulamada her somut olayın kendine özgü şartları, kanunda öngörülen genel kurallara göre değerlendirilir ve mahkemelerin takdir yetkisi önem kazanır.
Mirasta denkleştirme (iade) her ne kadar teknik bir hukuk kavramı olsa da, özü itibarıyla aile birliğini ve miras paylaşımında hakkaniyeti gözeten bir ilkedir. Mirasçılara yönelik olarak, bağışlar ve diğer kazandırmaların, ileride uyuşmazlıklara yol açmaması adına özenli davranmak gerekir. Hem miras bırakan hem de mirasçılar, bu süreçte doğru bilgilendirme ve kayıt tutma yöntemleriyle, mirasın daha adil ve uzlaşıya dayalı şekilde bölüşülmesini sağlayabilir.
Denkleştirme hükümlerine vakıf olarak miras paylaşımının planlanması, aile içinde hukuki güvenlik ve barışın temin edilmesini mümkün kılar. Miras hukukunun ihtiyaç duyduğu denge, ancak denkleştirme, saklı pay, tenkis gibi enstrümanların bilinçli kullanımına dayanır. Bu kurumların etkin kullanımı, toplumsal ilişkilerde adalet duygusunun korunmasını ve kanunun öngördüğü ilkelerin yaşam bulmasını sağlar.