STK’larda Kayyum Ataması ve Denetim
Kavramsal Çerçeve: STK, Kayyum ve Denetim
STK Kavramı
Sivil toplum kuruluşları (STK), devlet otoritesinden bağımsız bir biçimde teşkilatlanmış ve kâr amacı gütmeyen örgütler olarak tanımlanır. Hukuki çerçevede dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek örgütleri veya çeşitli platform ve inisiyatifler bu kategoriye girer. Türk hukuk sisteminde STK’lar, toplum yararına veya belirli bir amaç çerçevesinde faaliyet göstermek üzere kurulan ve üyelerinin ya da mütevelli heyetinin kararları doğrultusunda idare edilen, kâr dağıtımı yapmayan yapılardır. Bu kuruluşlar, gönüllülük esasıyla işleyen, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek veya belirli bir alanda farkındalık oluşturmak amacıyla örgütlenen kurumsal yapılardır.STK’ların temel varlık nedeni, toplumsal ihtiyaç ve taleplere yönelik hizmet, farkındalık çalışmaları, savunuculuk ve kapasite geliştirmeye dayalıdır. Ancak faaliyetlerini yerine getirirken resmi otoritelerle ilişkiler, mali kaynak temini, iç denetim süreçleri ve uluslararası projelerden yararlanma gibi geniş bir yelpazede hukuki ve idari yükümlülüklere tabidirler. Türk hukukunda dernekler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre; vakıflar ise 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyetlerini sürdürür. Bu çerçevede STK’ların kuruluş, işleyiş ve denetim mekanizmaları, ilgili kanunlarla düzenlenmiş olup, ayrıca tüzük, vakıf senedi gibi iç düzenleyici metinlere de dayanır.
Kayyum Kavramı ve Hukuki Temeller
Kayyum, hukuki anlamda belirli bir işin görülmesi, bir malvarlığının veya tüzel kişiliğin idaresi ya da hukuksal işlemlerin yürütülmesi amacıyla, mahkeme veya ilgili kanunla yetkilendirilmiş bir başka otorite tarafından atanan gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. Türk Medeni Kanunu’nun yanı sıra, özel kanunlarda da kayyum tayinine ilişkin hükümler bulunur. Dernekler Kanunu ve Vakıflar Kanunu da bu bağlamda STK’larda kayyum atamasını düzenleyen hükümler içerebilir. Kayyumun görevi, yasal düzenlemelere uygun biçimde, belirli bir süre veya belirli bir amacın yerine getirilmesine kadar devam eder.STK’lar açısından kayyum ataması, yönetim organlarının işlevsiz kalması, tüzük veya vakıf senedinde belirtilen amaca aykırı faaliyetlerin gündeme gelmesi, mali yönetimdeki usulsüzlük iddiaları ya da kamu düzenini tehdit eden faaliyetlerin yürütülmesi gibi durumlarda söz konusu olabilir. Kayyumun yargısal bir kararla atanması, STK’nın faaliyetlerini hukuka uygun hale getirmeyi veya örgütsel sorunları gidermeyi amaçlar. Yetkili mahkemeler veya istisnai durumlarda valilik/kaymakamlık gibi idari makamlar tarafından yapılan başvuru üzerine verilebilen kayyum kararı, geçici veya belirli koşullara bağlı bir tedbirdir.
Denetim Anlayışı ve Önemi
Denetim, STK’ların kuruluş amaçlarına uygun ve hukuka bağlı faaliyet yürütmelerini sağlamak amacıyla yapılan kontrol ve inceleme süreçlerinin bütününü ifade eder. Denetimin kapsamı; mali denetim, idari denetim, faaliyet raporlarının incelenmesi, proje ve bütçe yönetimi ile ilgili değerlendirmeler, kamu yararına faaliyet gösteren STK’ların uygunluk denetimi gibi alanları kapsar. Kamu otoritesi, STK’ların kanunlara uygun hareket etmesini, mali kaynaklarını hukuka ve amaçlarına uygun kullanmasını, örgüt içi demokrasiyi gözeterek şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini uygulamasını bekler.STK’larda denetim, farklı boyutlarda ele alınır:
- İç denetim: Örgüt içinde oluşturulan denetim kurulları, bağımsız danışmanlık şirketleri veya profesyonel muhasebe ve finans birimleri tarafından yapılır.
- Dış denetim: Kamu kurumları (Denetim elemanları, Dernekler Denetçiliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri vb.) veya bağımsız denetim kuruluşları tarafından yürütülür.
- Yargısal denetim: STK’ların hukuka aykırı faaliyetleri, iç yönetim sorunları, amaç dışı kullanım veya terör örgütlerine destek gibi iddialar söz konusu olduğunda mahkemeler aracılığıyla gerçekleşir.
STK’larda kayyum ataması ise denetimin en radikal ve müdahaleci görünümlerinden biridir. Çünkü bu uygulama, STK’nın karar alma süreçlerine doğrudan müdahale edilmesi anlamına gelir. Mevcut yönetimin bertaraf edilerek, bir mahkeme kararı doğrultusunda yeni bir yöneticinin (kayyumun) belirli bir süre veya amaçla görevlendirilmesi, STK’nın özerkliğinin zedelenmesi riskini de beraberinde getirir. Dolayısıyla kayyum atamasına ilişkin süreçte, hukuka uygunluk, gereklilik ve ölçülülük ilkelerinin titizlikle gözetilmesi gerekir.
Kayyum Atamasını Gerektiren Hukuki ve Fiili Sebepler
Kurumsal İşleyişin Aksaması ve Yönetim Krizleri
STK’larda yönetim organlarının görevlerini yerine getirememesi, yönetim kurulu üyelerinin istifa etmesi veya yeterli sayıya ulaşamaması, genel kurulun toplanamaması gibi kurumsal işleyiş aksamaları kayyum atamasına zemin hazırlayabilir. Dernekler veya vakıflar, karar organları üzerinden yönetilir ve bu organların düzgün çalışmaması halinde kuruluşun amacı zarar görebilir. Bu tür durumlarda, üyelerin veya ilgili kamu otoritesinin talebiyle mahkemeye başvuru yapılabilir. Eğer mahkeme, STK’nın iç işleyişini düzeltmek amacıyla mevcut yönetimin yerine geçici bir yönetim atanmasının zorunlu olduğuna kanaat getirirse, kayyum ataması gerçekleştirilebilir.Yönetim krizleri, bazen STK’nın iç çekişmelerinden kaynaklanır. Yönetim organlarında istifa, çatışma veya tüzük hükümlerinin gerektirdiği şekilde seçimin yapılamaması sebebiyle kuruluş, fiilen yönetilemez hale gelebilir. Bu durum derneklerde genel kurulun toplanamaması ve karar alamaması; vakıflarda ise mütevelli heyetinin görevini yerine getirememesi şeklinde ortaya çıkabilir. Kuruluşun işlerliğinin devamı açısından kayyum, bir tür “geçici kurtarıcı” işlevi üstlenir.
Dernekler Kanunu ve Vakıflar Kanununda Düzenlemeler
Türk mevzuatında, dernekler ve vakıflarda kayyum atamasının dayanakları, belirli hukuki prosedürlerle güvence altına alınmıştır. 5253 sayılı Dernekler Kanunu, derneklerin kuruluş, organları, faaliyetleri ve denetimine ilişkin esasları düzenler. Özellikle derneklerin tüzel kişilik kazandıktan sonra, iç işleyişlerinde yaşanan sorunlar ve mevzuata aykırı faaliyetler söz konusu olduğunda, bakanlık veya mülki idare amirlikleri tarafından inceleme başlatılabilir. Bu inceleme sonucunda, gerektiği takdirde yargı yoluna başvurularak kayyum atanması talep edilebilir.Vakıflar açısından ise 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri geçerlidir. Yeni vakıflar, vakıf senedinde belirtilen amaca uygun şekilde faaliyetlerini sürdürmek zorundadır. Faaliyetlerin vakıf senedine aykırı olması, mütevelli heyetinin mevcut olmaması, yönetim organlarının karar alamaması gibi durumlarda, idari veya yargısal yollarla kayyum atanması gündeme gelebilir. Burada temel amaç, vakfın malvarlığının amacı doğrultusunda korunması ve yönetiminin devam ettirilmesidir.
Terör, Suç Örgütleri ve Kamu Düzeni Riskleri
STK’ların bazen kamu düzenine aykırı veya suç unsuru oluşturan faaliyetlerle ilişkilendirildiği iddiaları gündeme gelebilir. Terör örgütleriyle bağlantı, kara para aklama, kaçakçılık veya benzeri suç faaliyetlerine destek gibi iddialar, denetim mekanizmalarının daha sıkı çalışmasını gerektirir. İlgili kamu kurumları, istihbari veya adli araştırmalar sonucunda böyle bir bağlantı tespit eder veya makul şüphe oluşturacak deliller elde ederse, STK’ya ilişkin idari işlemler başlatılabilir. İhtar, faaliyet durdurma veya kapatma gibi tedbirlerin yanı sıra kayyum atanması da söz konusu olabilir.Terör ya da suç örgütleriyle bağlantı iddiası, ulusal güvenlik ve kamu düzeni bakımından ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle yargı mercileri, iddia edilen faaliyetlerin delillerini değerlendirerek, STK’nın yönetimini geçici olarak devralacak bir kayyumun atanmasına karar verebilir. Böyle bir durumda kayyum, yasalara aykırı faaliyetlerin durdurulması, suç bağlantılarının ortaya çıkarılması ve varsa mali kaynakların hukuka uygun kullanımının sağlanması için gereken önlemleri alır. Bu tür vakalarda, kayyum atamasının süresi, ilgili soruşturma veya davaların sonucuna kadar uzayabilir.
Kayyum Atama Süreci ve Yargısal Kontrol
Başvuru Yolları
STK’larda kayyum atanması genellikle yargı kararıyla mümkün olur. Bazı durumlarda idarenin (örneğin vakıflar için Vakıflar Genel Müdürlüğü, dernekler için İçişleri Bakanlığı veya valilikler) doğrudan başvuru hakkı vardır. STK üyeleri veya menfaat sahibi diğer kişiler de kuruluşun faaliyetlerinde hukuka aykırı bir durum gördüklerinde yargı yoluna gidebilirler. Kayyum atanmasına yönelik başvurularda, şu hususlar dikkate alınır:- STK’nın yönetim organlarının fiilen çalışamaz hale gelip gelmediği
- Tüzük veya vakıf senedinin ağır ihlali
- Kamu düzeni veya suçla bağlantı iddiaları
- Mali usulsüzlükler ve kaynağı belirsiz finans akışları
- İç denetim mekanizmalarının devre dışı kalması
- Mevzuattan kaynaklanan diğer şartlar (örneğin zorunlu organların oluşmaması)
Mahkemenin kayyum ataması kararı verebilmesi için, bu iddiaların hukuki temele oturması ve bir ihtiyacın varlığının somut bir şekilde ortaya konması beklenir. Özellikle yargıç, alınacak tedbirin ölçülü olup olmadığına, STK’nın yapısına ve somut olayın özelliklerine bakarak karar oluşturur.
Usul ve Esaslar
STK’lara kayyum atanması sürecinde, hâkimler geniş takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, bu takdirin keyfî kullanılmaması için belirli usul kuralları geçerlidir. Kayyum atanması için yapılan başvurularda, genellikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesindeki yargılama usulleri uygulanır. Dava veya tedbir talebi şeklindeki başvurularda, şu aşamalar söz konusudur:- Dilekçe: Kayyum atanmasını talep eden kişi veya kurum, dilekçesinde STK’nın hangi nedenle yönetilemez hale geldiğini, hangi hukuka aykırılıkların söz konusu olduğunu ve kayyum atanmasının gerekliliğini belirtir.
- İnceleme: Mahkeme, sunulan deliller doğrultusunda inceleme yapar. Gerektiğinde bilirkişi tayini, evrakların talebi veya idari makamların görüşleri istenebilir.
- Duruşma ve Savunma: STK yöneticilerinin veya temsilcilerinin savunma hakkı saklıdır. Bu kişiler, kayyum atanmasını gereksiz kılacak çözümler olduğunu iddia edebilirler veya iddiaların asılsız olduğunu ileri sürebilirler.
- Karar: Mahkeme, kayyum atanmasına ilişkin bir tedbir kararı verebilir ya da talebi reddedebilir. Tedbirin niteliği, kapsamı ve süresi karar metninde ayrıntılı şekilde belirtilir.
Bazı hâllerde, teminat alınması veya belirli koşulların yerine getirilmesi istenebilir. Ayrıca atanan kayyumun yetkileri, STK malvarlığının yönetimi, genel kurul veya mütevelli heyeti toplantıları gibi konular da mahkeme kararında açıklığa kavuşturulur. Böylece kayyumun görev ve sorumluluk alanı, karar metni ile çizilmiş olur.
Geçici Tedbirler ve Süreç Yönetimi
Kayyum kararı, çoğu zaman geçici bir tedbir niteliği taşır. Yönetim organlarının yeniden işlerlik kazanması, hukuka aykırı faaliyetlerin sonlandırılması, mali ve idari yapının düzene sokulması gibi hedefler sağlandığında kayyum görevinin sona ermesi beklenir. Mahkeme, belirli aralıklarla kayyumun faaliyetlerini denetleyebilir veya kayyum tarafından sunulan raporları inceleyerek, göreve devam edip etmeyeceğine karar verir.Kayyum ataması sürecinde, STK’nın üyeleri veya paydaşları açısından ciddi sonuçlar doğabilir. Üyelerin toplantı hakkı, tüzük değişikliği, malvarlığı tasarrufları, bağış toplama faaliyetleri veya proje başvuruları gibi kritik alanlarda kısıtlamalar veya değişiklikler gündeme gelir. Bu nedenle kayyum ataması, STK içinde istikrarsızlık veya itibar kaybı yaşanmasına neden olabilir. Mahkemelerin, bu tür tedbirlerin uygulanmasında ölçülülük ilkesini gözetmesi, STK’nın meşru faaliyetlerinin sekteye uğramamasını sağlama açısından önemlidir.
Kayyumun Hak ve Yükümlülükleri
Görev Kapsamı ve Sorumluluk
Kayyumun temel görevi, STK’nın hukuka ve kuruluş amacına uygun bir biçimde faaliyet göstermesini temin etmektir. Mahkeme kararı veya ilgili idari düzenleme hangi konularda yetki veriyorsa, kayyum bu çerçevede hareket eder. Görev kapsamı genellikle şu alanları kapsar:- STK’nın mali ve idari işlerinin yürütülmesi
- Gerekli defter ve kayıtların tutulması
- Zorunlu organların oluşturulması ve toplantıların organize edilmesi
- Mevzuata aykırı durumların düzeltilmesi
- Gerekirse personel alımı veya iş akdi feshi gibi idari tasarruflar
Kayyum, görevi esnasında hem hukuki hem de cezai sorumluluğa tabidir. Bir STK’nın malvarlığına ilişkin tasarruflar yaparken, bu tasarrufların kuruluşun menfaatine ve mevzuata uygun olmasına özen göstermek zorundadır. Aksi halde, zarar doğması halinde kayyum şahsen sorumlu tutulabilir. Mahkeme veya ilgili mevzuat, kayyumun faaliyetlerini sınırlı bir alana hapsedebilir veya geniş bir yetki çerçevesi çizebilir. Yetkilerin aşılması, hukuka aykırı işlem tesisi veya kötü niyetli tasarruflar, kayyumun yargılanmasına yol açabilir.
Yönetim Organlarıyla İlişki
Kayyum atandığında, STK’nın mevcut yönetim organlarının görev ve yetkileri büyük ölçüde askıya alınır. Bununla birlikte, bazı durumlarda mahkeme, yönetim kurulu veya mütevelli heyetinin bazı yetkilerini koruyabilir. Bu kararın verilmesinde, STK’nın fonksiyonlarını ne derece yerine getirebildiği, iç denetim mekanizmalarının işleyiş seviyesi, kayyum atanmasını gerektiren olayların niteliği gibi hususlar dikkate alınır.Kayyum, yönetim organlarıyla işbirliği içerisinde hareket edebileceği gibi, tamamen bağımsız bir konumda da faaliyet gösterebilir. Bu ilişkiyi düzenleyen en önemli unsur, mahkeme kararının içeriğidir. Bazı hallerde, kayyumun STK hakkında aldığı kararlar, yönetim organlarının yerine geçer ve bağlayıcıdır. STK üyeleri veya organları, karar alma süreçlerinden dışlanmış hissedebilirler ve bu da örgüt içinde gerilime yol açabilir. Böyle bir durumda kayyumun diyalog kanallarını açık tutarak, kuruluşun amaç ve ilkelerini zedelemeyecek şekilde yönetim süreçlerini yürütmesi beklenir.
Mali Sorumluluk ve Hukuki Sonuçlar
Kayyum, STK’nın mali yönetimini üstlendiğinde, kuruma ait gelir, gider ve varlıkların korunması sorumluluğunu taşır. Bağışların doğru kullanılması, ödenmesi gereken vergilerin ve sosyal güvenlik primlerinin zamanında yatırılması, çalışanların maaş ve hak edişlerinin ödenmesi gibi görevler kayyumun sorumluluk alanındadır. STK’nın yüklendiği borçlar ve sözleşmeler de kayyumun denetimindedir. Dolayısıyla kayyum, bu sözleşmelerin sürdürülmesi, değiştirilmesi veya feshedilmesi hususunda karar verebilir.Eğer kayyum, görevini kötüye kullanarak STK’ya ait malvarlığını azaltır, zimmetine geçirir veya sorumsuz harcamalar yaparsa, cezai ve hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Diğer yandan, mahkeme gözetimi altında atanmış olan kayyum, bu faaliyetlerini düzenli raporlarla açıklamak zorundadır. Mahkeme, kayyumun kararlarını gerektirdiğinde denetleyerek, hukuka aykırılık tespit ederse gerekli müeyyideleri uygulayabilir veya kayyumu görevden alarak yerine yenisini atayabilir.
STK’ların Denetimi Açısından Kamu Otoritesinin Rolü
İç Denetim Mekanizmaları
STK’larda iç denetim, kuruluşun kendi yapısı içinde oluşturduğu veya tüzük gereği oluşan denetim kurulları, komiteler veya profesyonel denetçiler aracılığıyla yürütülür. Bu mekanizmalar, gelir-gider tablolarını, faaliyet raporlarını, proje yönetim süreçlerini ve kaynak kullanımını düzenli aralıklarla inceler. İç denetim sayesinde, kayyum atanmasına gerek kalmaksızın birçok sorun erken aşamada tespit edilerek çözüm yolları bulunabilir.İç denetimin etkinliği, STK’nın kurumsal kültürüyle de yakından ilgilidir. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerinin benimsenmediği STK’larda, iç denetim mekanizmaları kâğıt üzerinde kalabilir. Üyelerin veya gönüllülerin kuruluş içi denetime katılımı, yönetim kurullarının düzenli rapor sunması ve bu raporların genel kurulda tartışılması, usulsüzlüklerin ve çatışmaların önüne geçebilir. Aksi takdirde, zayıf iç denetim, idari veya yargısal müdahale riskini artırarak kayyum atanmasına giden süreci hızlandırabilir.
Dış Denetim ve Müeyyideler
STK’ların denetiminde, kamu otoritesi önemli bir role sahiptir. Dernekler, İçişleri Bakanlığı, valilikler veya kaymakamlıklar tarafından görevlendirilen denetim memurlarının incelemesine tabidir. Vakıflar ise Vakıflar Genel Müdürlüğü veya bölge müdürlüklerinin denetimine açıktır. Bu denetimlerde, STK’nın hesap ve işlemleri, yasal defterleri, proje ve faaliyet kayıtları incelenir. Suç şüphesi bulunan hâllerde savcılığa bildirim yapılabilir. İdari makamlar, şu yaptırımları uygulama yetkisine sahiptir:- İhtar: Mevzuata aykırılık tespit edildiğinde, önce STK’dan bu aykırılığın giderilmesi istenir.
- Faaliyet Durdurma veya Kapatma: Ağır ve sürekli aykırılıklar durumunda, dernek veya vakıf faaliyetlerinin geçici veya sürekli olarak durdurulmasına karar verilebilir.
- Kayyum Talebi: İdari makamlar, mahkemeden kayyum atanmasını isteyebilir. Böylece STK’nın yönetimi geçici olarak el değiştirebilir.
Kamu otoritesinin denetiminde, orantılılık ilkesi gözetilmek zorundadır. Hafif usulsüzlükler veya ihmal niteliğindeki eksiklikler için kayyum atanması gibi ağır tedbirlere başvurulması, STK’nın faaliyet özgürlüğünü gereksiz yere kısıtlayabilir. Dolayısıyla, çoğu zaman uyarı ve rehberlik niteliğindeki önlemlerle düzeltilmesi mümkün olan hataların yaptırımla cezalandırılmaması esastır. Ancak kamu yararı ve kamu güvenliği söz konusu olduğunda, idari organlar daha sert önlemlere başvurabilir.
Uluslararası Uygulamalar ve Türkiye Hukuku ile Karşılaştırma
Kayyum Ataması ve Denetim Kriterleri
Uluslararası hukuk ve çeşitli ülke mevzuatlarında, STK’ların özerkliğini ve faaliyet özgürlüğünü koruma ilkesi ön plandadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) örgütlenme özgürlüğü (Madde 11) ve ifade özgürlüğü (Madde 10) gibi maddeleri, devletlerin STK’lar üzerindeki müdahalelerini sınırlandırır. AİHM içtihadına göre, bir STK’nın kapatılması, kayyum atanması veya faaliyetlerinin durdurulması gibi tedbirler, ancak “zorunlu toplumsal ihtiyaç” söz konusu olduğunda ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunda meşru kabul edilir.Birçok Avrupa ülkesinde, STK’lara ilişkin denetim mekanizmaları genellikle şu esaslara dayanır:
- Şeffaflık ve hesap verebilirlik
- Orantılı denetim araçları
- İç denetimi teşvik etme
- Kamu yararını tehdit eden veya suç unsuru barındıran durumlarda yargısal müdahale
Kayyum ataması, radikal bir müdahale olarak kabul edilmekte ve ancak istisnai hallerde uygulanmaktadır. Örneğin Almanya’da dernek ve vakıflar üzerinde federal veya eyalet düzeyinde denetim söz konusu olabilir; ancak kayyum atanması genellikle derneğin tasfiye sürecine girdiğinde veya çok ağır idari ihlaller tespit edildiğinde gündeme gelir. İngiltere’de Charities Commission, hayır kurumlarını denetler; ciddi ihlallerde geçici yöneticiler (interim manager) atayabilir, ancak bu uygulama da belirli yasal güvenceler eşliğinde, sınırlı süreli ve belirli amaçlarla yapılır.
Karşılaştırmalı Hukuk Perspektifi
Türkiye’deki mevzuat, uluslararası standartları ve Avrupa Konseyi’nin sivil toplum alanındaki tavsiyelerini büyük ölçüde dikkate alır. Ancak uygulamadaki farklılıklar, her ülkenin iç hukuk düzeni ve yargı sisteminin özelliklerinden kaynaklanır. Türkiye’de STK’lara kayyum atanması, çoğu zaman:- Yargılama sürecinde delillerin toplanması aşamasında kamu düzeni gerekçesiyle
- STK’nın kuruluş amacının dışına çıkması, terör örgütleriyle bağlantı şüphesi veya mali usulsüzlük nedeniyle
- Yönetim krizleri, fiili veya hukuki imkânsızlıklar sebebiyle
gündeme gelebilir. Bu durum, STK’ların özerkliği ve ifade/örgütlenme özgürlüğü bakımından eleştirilere yol açabilir. Uluslararası hukuk normları, kayyum ataması gibi ağır müdahalelerin ancak zorunlu hallerde ve ölçülü biçimde uygulanması gerektiğini vurgular. Dolayısıyla Türkiye’deki uygulamada mahkemeler, orantılılık ve gereklilik ilkelerini gözeterek, kayyum tedbirini son çare olarak kullanmalı; STK’nın itibarını ve faaliyetlerini yok edecek derecede kapsamlı müdahalelerden kaçınmalıdır.
Kayyum Atamasının STK’ların Özerkliği ve Sürdürülebilirliği Üzerindeki Etkileri
Yönetim ve Finansal Süreklilik
Kayyum ataması, STK’ların iç yönetim mekanizmalarını sekteye uğratabilir. Hızlı karar almaya dayanan ve gönüllülük esasına göre faaliyet yürüten dernek ve vakıflarda, kayyumun atanmasıyla birlikte üyelerin motivasyonu düşebilir, faaliyetlere katılım azalabilir. Özellikle proje bazlı çalışan kuruluşlarda, uluslararası fon sağlayıcı kuruluşlar, STK’nın yönetimindeki belirsizlik ve hukuki riskler nedeniyle işbirliğini askıya alabilir veya bütçeleri dondurabilir. Bu durum, kuruluşun finansal kaynaklarının azalmasına ve dolayısıyla toplumsal fayda üretme kapasitesinin düşmesine yol açar.Ayrıca kayyumun kararları, kuruluşun stratejik planlamasını ve uzun vadeli hedeflerini etkileyebilir. STK’nın normal şartlarda planladığı projeler, kayyum tarafından farklı öncelikler gözetilerek iptal edilebilir veya ertelenebilir. Proje sürekliliğinin aksaması, paydaşlar ve yararlanıcılar nezdinde güven ve istikrar kaybına neden olur. Böylece, STK’nın kurumsal hafızası zayıflar ve sonraki dönemde yeniden yapılanması zorlaşır. Kayyumun kısa vadeli yönetim anlayışı, kuruluşun misyonuna ilişkin uzun vadeli politikalarla uyum göstermeyebilir ve bu uyuşmazlık STK’nın kimliğine zarar verebilir.
Üyelerin Hakları ve Kurumsal İtibar
STK’larda üyelerin veya mütevelli heyeti üyelerinin, tüzük veya vakıf senedi çerçevesinde geniş katılım hakları bulunur. Örneğin derneklerde genel kurul, yönetim kurulu üyelerini seçme, faaliyet raporlarını onaylama, derneğin feshi ve benzeri kritik konularda karar verme yetkisine sahiptir. Kayyum atamasıyla birlikte, bu yetkilerin kullanımında sınırlamalar ortaya çıkabilir. Üyeler, karar süreçlerinden uzak kalarak örgüt içi demokrasinin ihlal edildiğini düşünebilirler.Kurumsal itibar da bu süreçten olumsuz etkilenir. Kamuoyunda veya medyada, kayyum atanan STK’lara yönelik olarak “hukuksuz faaliyet” yürüttükleri, “suç bağlantısı” içinde oldukları veya “idari kriz” yaşadıkları algısı hâkim olabilir. STK’nın itibarının zedelenmesi, bağış ve gönüllü desteğinde azalmaya yol açabilir. Kamu kurumları veya özel sektörle yapılacak işbirlikleri, temkinli yaklaşımlar nedeniyle akim kalabilir. Bu itibar kaybı, STK’nın yargılamadan aklanması veya sorunun çözülmesi sonrasında dahi uzun süre etkisini sürdürebilir.
Yargısal Denetim ve Hukuki Uyuşmazlıklar
İdari Yargıda Kayyum Kararlarına İtiraz
Kayyum atamasına ilişkin kararlar, doğrudan sivil yargı veya idari yargı çerçevesinde alınabilir. Dernekler Kanunu ve Vakıflar Kanunu hükümleri gereğince, valilik veya ilgili bakanlık tarafından yapılan başvurular sonucunda verilmiş bir kayyum kararı varsa, bu kararın idari niteliği de sorgulanabilir. Karara karşı STK, yönetim kurulu üyeleri veya menfaat sahibi diğer kişiler tarafından itiraz ve iptal davaları açılabilir.İdari yargı, kayyum kararlarının hukuka uygunluğunu incelerken:
- Kanuni dayanağın varlığını
- Usulüne uygun şekilde toplanan delilleri
- Gerekçe ve orantılılık ilkelerini
- Karar verilirken savunma hakkının gözetilip gözetilmediğini
değerlendirir. Eğer mahkeme, kayyum kararının hukuka aykırı olduğuna hükmederse, iptal kararı verilir ve kayyum görevi sona erdirilebilir. Bu süreçte, STK’nın maruz kaldığı zararların tazmini de gündeme gelebilir.
Ceza Hukuku Boyutu
STK hakkında yürütülen soruşturma veya kovuşturma sürecinde, terör suçu, kara para aklama, dolandırıcılık, vergi kaçakçılığı veya diğer ağır nitelikteki suç iddiaları varsa, savcılık makamı, koruma tedbiri olarak kayyum atanmasını talep edebilir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) uyarınca, “suçun işlenmesinden elde edilen gelirlerin kontrol altına alınması” veya “suç faaliyetlerinin engellenmesi” amacıyla el koyma veya kayyum tayini önlemi gündeme gelebilir. Bu durumda kayyum, STK’nın malvarlığına ilişkin işlemleri yetkili mercilerin izniyle yapar.Ceza soruşturmalarında atanan kayyumun yetkileri, genellikle geniştir ve söz konusu STK’nın faaliyetlerinin büyük bölümünü etkiler. Bu çerçevede, STK’nın banka hesapları, maddi varlıkları, gayrimenkulleri, yazışmaları ve elektronik sistemleri denetime tabi tutulabilir. Kayyumun görevi, STK üzerinden işlenen veya işlenmesi muhtemel suçların önüne geçmek ve delillerin korunmasını sağlamaktır. Soruşturmanın sonuçlanmasıyla birlikte ceza mahkemesi, kayyumun yetkilerini kaldırabilir, kuruluşu tasfiye edebilir veya başka bir kararla süreci sonuçlandırabilir.
Değerlendirme ve Gözlemler
STK’larda kayyum ataması ve denetim konusu, sivil toplumun özerkliği, demokratik katılım ve ifade özgürlüğü gibi anayasal değerler açısından kritik öneme sahiptir. Türk hukuku, STK’ların kuruluş ve faaliyet özgürlüklerini tanısa da, bu özgürlüklerin kötüye kullanılmaması ve kamu düzeninin korunması için denetim ve gerektiğinde kayyum ataması gibi müdahale araçlarını da düzenlemiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin gereği olarak, kayyum ataması kararlarının yargı teminatı altında olması, kararın orantılı ve hukuka uygun olmasını güvence altına alır.Kayyum atamasına yol açan sebepler, çoğu zaman STK içinde çözülebilecek kurumsal sorunların dışa vurumudur. Yönetim kurulları veya mütevelli heyeti, üyeler arasında yaşanan uyuşmazlıklar, mali tabloların şeffaf olmaması veya tüzük ihlalleri, zamanında ele alınmadığında, idari veya yargısal müdahaleyi kaçınılmaz hale getirir. Bu müdahale, geçici bir çözüm olsa da, kuruluşun yapısal sorunlarına kalıcı çözüm sunmakta yetersiz kalabilir.
STK’ların kayyum ataması gibi ağır bir tedbirle karşılaşmaması için iç denetim, şeffaflık ve kurumsal yönetişim ilkelerini sağlam bir şekilde hayata geçirmesi önem taşır. Yönetim organları, düzenli faaliyet raporları ve mali tablolar hazırlayarak, üyelerle ve kamuoyuyla paylaşmalı; denetim kurulları veya bağımsız denetçiler aracılığıyla gerekli kontrolleri yapmalıdır. Böylece kamu makamlarının aşırı müdahalesi veya mahkeme kararıyla yaşanacak öngörülemeyen süreçlerden kaçınılabilir.
Unsurlar | Öneriler |
---|---|
İç Denetim | Düzenli raporlama, şeffaflık, bağımsız denetçi kullanımı |
Yönetim Krizleri | Genel kurul veya mütevelli heyeti toplantılarının düzenli yapılması, tüzük/senetteki kuralların net olması |
Kamu Denetimi | Orantılılık ilkesi, rehberlik ve önleyici tedbirlerin önceliği |
Kayyum Süreci | Sınırlı süre, belirli amaç ve şeffaf raporlama |
Kayyumun görevi ve kapsamı, atama kararında net bir şekilde düzenlenmediği takdirde, kuruluşun faaliyetlerinde belirsizlik ve yetki çatışmaları yaşanabilir. Bu nedenle mahkeme veya atamaya yetkili idari mercilerin, kayyumun hangi işlemleri yapabileceği, hangi kararların kuruluşun organları tarafından alınmaya devam edileceği gibi konuları açıkça belirtmesi gerekir. Ayrıca kayyumun düzenli aralıklarla rapor sunması ve bu raporların ilgili mercilerce incelenmesi, olası kötüye kullanımların önüne geçmek bakımından zorunludur.
STK’ların denetimi, yalnızca idari ve yargısal organların kontrol faaliyetleriyle sınırlı kalmamalıdır. Kamuoyunun ve paydaşların bilgilendirilmesi, medya ve üniversiteler gibi bağımsız kurumların değerlendirmeleri, uluslararası kuruluşların raporları, sivil toplum ekosisteminin bütününü ilgilendiren bir şeffaflık kültürü oluşturur. Bu kültür, kayyum ataması gibi müdahalelere giden yolu daraltarak, STK’ların demokratik katılım alanını korur.
Kayyum atamasına dair süreçlerin, hukuk devleti ve insan hakları ilkeleri ışığında uygulanması önemlidir. STK’lar, kamu yararına faaliyet gösterme iddiasıyla kurulan yapılar olduğundan, toplumun çeşitli kesimleriyle etkileşim hâlindedir ve toplumsal sorunların çözümünde önemli rol oynar. Bu rolün kesintiye uğraması, sadece ilgili STK için değil, aynı zamanda sivil toplumun genel iklimi ve demokratik yaşam için de olumsuz sonuçlar yaratır. Dolayısıyla, kayyum ataması tedbirlerinin gerekliliği, ölçülülüğü ve hukuka uygunluğu üzerinde titizlikle durulmalıdır. Aksi halde, sivil toplumun kapasitesinin zayıflatılması ve toplumun örgütlenme özgürlüğünün fiilen kısıtlanması gibi sonuçlar doğabilir.
Hukuki ve kurumsal açıdan bakıldığında, STK’ların kayyum ataması riskiyle karşılaşmaması adına hem kuruluş aşamasında hem de faaliyet süreçlerinde hukuki danışmanlık alması, mevzuatı yakından takip etmesi ve olası ihtilafları barışçıl yollarla çözme gayreti göstermesi önerilir. STK hukukunda sıkça rastlanan hatalardan biri, tüzük veya vakıf senedinin yetersiz veya çelişkili hükümler içermesidir. Ayrıca, zorunlu organların oluşturulmaması, defterlerin düzenli tutulmaması ya da mevzuatın öngördüğü beyan ve bildirimlerin zamanında yapılmaması, idari makamların uyarı ve denetimlere başvurmasına ve nihayetinde mahkemeye intikal ederek kayyum atamasına yol açabilir.
Sivil toplum alanında faaliyet gösteren kuruluşlar, kamusal nitelik ve menfaatlerle de yakın ilişki içinde olduğundan, denetim ve müdahale mekanizmalarının varlığı kaçınılmazdır. Ancak bu müdahalelerin meşru ve hukuka uygun olması, STK’ların varlık nedenini destekleyici nitelik taşıyabilir. Şeffaf ve hesap verebilir bir STK yapısı, aynı zamanda toplumsal güveni artırır ve kamuoyu nezdinde daha güçlü bir meşruiyet sağlar. Böylece kayyum ataması gibi olağanüstü tedbirlere duyulan ihtiyaç en aza indirilebilir.
Sivil toplumun gelişmesi ve güçlenmesi, demokratik değerlerin kökleşmesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, STK’larda kayyum ataması ve denetimin hukuksal ve idari boyutlarının iyi anlaşılması, hem kuruluş yöneticileri hem de bu alanda çalışan hukukçular için önemli bir konu başlığıdır. Kayyum atamasının haklı sebeplerle yapılması ve denetim mekanizmalarının adil, şeffaf ve ölçülü biçimde uygulanması, sivil toplumun sürdürülebilirliği açısından kritik önemdedir.